Her yıl Ramazan ayı geldiğinde, toplumda oruç ibadeti üzerine birçok tartışma yaşanır. Kimileri için oruç, sadece aç ve susuz kalmaktan ibarettir; kimileri içinse bu ay, ruhsal ve manevi bir arınma sürecidir. Ancak Ramazan’ın özüne baktığımızda, sadece mideyi terbiye etmek değil, aynı zamanda ruhu ve zihni de disipline etmek gerektiğini görürüz.
Oruç, bedeni aç bırakmanın ötesinde bir anlam taşır. Gün boyu süren açlık ve susuzluk, insanı sadece fiziksel bir sınavdan geçirmekle kalmaz, aynı zamanda nefsin kontrol altına alınmasını da sağlar. İnsan, yeme ve içme gibi en temel ihtiyaçlarından bile feragat ettiğinde, iradesini güçlendirme fırsatı yakalar. Ancak bu süreç yalnızca fiziksel dayanıklılığı test eden bir uygulama değildir; sabır, merhamet, empati ve şükretme duygularını da pekiştirir.
Ramazan ayında orucun yanında yapılan ibadetler, kişinin iç dünyasını da zenginleştirir. Kur’an okumak, dua etmek, yardımlaşmak ve paylaşmak bu ayın temel değerlerindendir. Aç kalmak, açın halinden anlamayı sağlar. Bir lokma ekmeğe muhtaç olan insanları daha iyi idrak eder, onların yaşadığı zorlukları yüreğimizde hissederiz. Bu da bizi daha duyarlı ve vicdanlı bireyler yapar.
Öte yandan, oruç tutarken sadece mideyi aç bırakmak, kötü alışkanlıklara devam etmek, öfkeye yenik düşmek ya da başkalarına kötü davranmak, Ramazan’ın ruhuna aykırıdır. Gerçek oruç, gözümüzü haramdan sakınmak, dilimizi kötü sözlerden arındırmak, elimizi ve gönlümüzü iyiliklere açmakla tamamlanır. Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) şu sözü de bunu doğrular niteliktedir: “Nice oruç tutanlar vardır ki, oruçlarından onlara kalan sadece açlık ve susuzluktur.” Bu söz, Ramazan’ın yalnızca fiziksel bir ibadet olmadığını, esasen ruhu da besleyen bir süreç olduğunu hatırlatır.
Ramazan aynı zamanda bir muhasebe ayıdır. Kendi içimize dönüp hatalarımızı gözden geçirme, nefsimizi sorgulama ve manevi olarak arınma fırsatıdır. Sabır ve şükür duygularını daha derinden hissettiğimiz bu ayda, insanlarla ilişkilerimizi gözden geçirmek, kırgınlıkları gidermek ve yardımlaşmayı artırmak da Ramazan’ın önemli bir parçasıdır.
Ramazan ayını yalnızca aç kalmak olarak görmek, bu kutsal ayın derin anlamını göz ardı etmek olur. Asıl mesele, bu ayı ruhen ve manen en iyi şekilde değerlendirebilmektir. Oruç, bizi daha sabırlı, daha duyarlı ve daha merhametli bireyler haline getiriyorsa, gerçek anlamda amacına ulaşmış demektir. Öyleyse Ramazan’ı sadece açlıkla değil, ruhumuzu da doyurarak geçirmek için çaba göstermeliyiz.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Tuğba UZAK
Ramazan ayı sadece aç ve susuz kalmak mıdır?
Her yıl Ramazan ayı geldiğinde, toplumda oruç ibadeti üzerine birçok tartışma yaşanır. Kimileri için oruç, sadece aç ve susuz kalmaktan ibarettir; kimileri içinse bu ay, ruhsal ve manevi bir arınma sürecidir. Ancak Ramazan’ın özüne baktığımızda, sadece mideyi terbiye etmek değil, aynı zamanda ruhu ve zihni de disipline etmek gerektiğini görürüz.
Oruç, bedeni aç bırakmanın ötesinde bir anlam taşır. Gün boyu süren açlık ve susuzluk, insanı sadece fiziksel bir sınavdan geçirmekle kalmaz, aynı zamanda nefsin kontrol altına alınmasını da sağlar. İnsan, yeme ve içme gibi en temel ihtiyaçlarından bile feragat ettiğinde, iradesini güçlendirme fırsatı yakalar. Ancak bu süreç yalnızca fiziksel dayanıklılığı test eden bir uygulama değildir; sabır, merhamet, empati ve şükretme duygularını da pekiştirir.
Ramazan ayında orucun yanında yapılan ibadetler, kişinin iç dünyasını da zenginleştirir. Kur’an okumak, dua etmek, yardımlaşmak ve paylaşmak bu ayın temel değerlerindendir. Aç kalmak, açın halinden anlamayı sağlar. Bir lokma ekmeğe muhtaç olan insanları daha iyi idrak eder, onların yaşadığı zorlukları yüreğimizde hissederiz. Bu da bizi daha duyarlı ve vicdanlı bireyler yapar.
Öte yandan, oruç tutarken sadece mideyi aç bırakmak, kötü alışkanlıklara devam etmek, öfkeye yenik düşmek ya da başkalarına kötü davranmak, Ramazan’ın ruhuna aykırıdır. Gerçek oruç, gözümüzü haramdan sakınmak, dilimizi kötü sözlerden arındırmak, elimizi ve gönlümüzü iyiliklere açmakla tamamlanır. Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) şu sözü de bunu doğrular niteliktedir: “Nice oruç tutanlar vardır ki, oruçlarından onlara kalan sadece açlık ve susuzluktur.” Bu söz, Ramazan’ın yalnızca fiziksel bir ibadet olmadığını, esasen ruhu da besleyen bir süreç olduğunu hatırlatır.
Ramazan aynı zamanda bir muhasebe ayıdır. Kendi içimize dönüp hatalarımızı gözden geçirme, nefsimizi sorgulama ve manevi olarak arınma fırsatıdır. Sabır ve şükür duygularını daha derinden hissettiğimiz bu ayda, insanlarla ilişkilerimizi gözden geçirmek, kırgınlıkları gidermek ve yardımlaşmayı artırmak da Ramazan’ın önemli bir parçasıdır.
Ramazan ayını yalnızca aç kalmak olarak görmek, bu kutsal ayın derin anlamını göz ardı etmek olur. Asıl mesele, bu ayı ruhen ve manen en iyi şekilde değerlendirebilmektir. Oruç, bizi daha sabırlı, daha duyarlı ve daha merhametli bireyler haline getiriyorsa, gerçek anlamda amacına ulaşmış demektir. Öyleyse Ramazan’ı sadece açlıkla değil, ruhumuzu da doyurarak geçirmek için çaba göstermeliyiz.